İçerisinde yaşadığımız toplumsal yapı, bireylerin davranışlarını, düşüncelerini ve hissettiklerini derinden etkileyen bir dizi unsuru barındırıyor. İnsanlar sosyal varlıklar olarak, başkaları tarafından kabul edilme ve onaylanma ihtiyacı duyarlar. Bu durum, bireylerin kendi kimliklerini bulmalarına, sosyal ilişkiler kurmalarına ve toplumsal normlarla uyum sağlamalarına yardımcı olur. Ancak onay arayışının derinliklerinde yatan bazı psikolojik ve sosyolojik etkenler, bireylerin yaşamlarını nasıl şekillendirdiğini anlamamızda büyük bir rol oynar. Bu yazıda, 'onay arama' kavramını farklı açılardan inceleyecek, bu gerekliliğin kökenlerine ve etkilerine dair detaylara yer vereceğiz.
İnsan psikolojisi, onay arayışını birçok farklı açıdan ele alır. Başkalarının gözünde değer bulma isteği, bireyin kendi benlik saygısının bir parçasını oluşturur. Bu bağlamda, psikologlar 'sosyotropi' kavramına dikkat çeker. Sosyotropik bireyler, sosyal ilişkilere ve başkalarının görüşlerine oldukça duyarlıdır; bu nedenle, çevrelerinden olumlu geri bildirim almak için sürekli bir çaba içinde bulunur. Bununla birlikte, bireyler arası iletişimdeki bu onay ihtiyacı, kişisel sınırlarımız ve özgüvenimiz üzerinde de önemli etkilere yol açabilir. Aksi takdirde, onaylanmama korkusu, bireyin potansiyelini gerçekleştirmesini engelleyebilir.
Bireyin hayatında sosyal onayın önemli bir rol oynadığı durumlar arasında, aile ilişkileri, okul dönemi, iş hayatı ve sosyal medya etkileşimleri yer alır. Aile içinde bir çocuğun davranışları, ebeveynleri tarafından olumlu ya da olumsuz kabul edildiğinde, çocuk kendisini değerli hisseder. Ancak bu, aynı zamanda çocuğun bağımsız düşünme ve sorumluluk alma yeteneğini de sınırlayabilir. Benzer şekilde, okul döneminde arkadaş gruplarının onayına ihtiyaç duymak, genç bireylerin kimliklerini bulma süreçlerini etkiler. Okulda popülarite kazanma çabası, sosyal etkileşimlerin yanı sıra rekabeti de beraberinde getirir. Bu durum, sosyal medya çağında daha da belirginleşmiştir.
Günümüzde sosyal medya, onay arayışının önemli bir merkezine dönüşmüştür. Bireyler, paylaşımlarında beğeni ve yorum alarak çevrelerinden onay bekler. Bu durum, sosyal medya kullanıcılarının 'likes' ve 'shares' sayısını sürekli takip etmeleri sonucu kendilerini iyi ya da kötü hissetmelerine neden olabilir. Bu onay arayışı, dijital dünyada bireylerin kendilerini farklı bir şekilde ifade etmelerine, bazen samimiyetten uzaklaşmalarına ve başkalarının beklentilerine göre şekillenmelerine yol açabilir. Özellikle genç nesil arasında yaygın olan bu davranış tarzı, bireylerin özsaygılarını tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.
Onay arayışının toplumsal etkileri yalnızca birey üzerinde değil, aynı zamanda genel psikolojik sağlığı üzerinde de belirgin etkiler yaratır. Onay arama psikolojisi, bireylerin kaygı seviyesi ve sosyal etkileşimler konusunda daha az özgüvenli olmalarına yol açabilir. Sürekli olarak başkalarının onayına ihtiyaç duyan bireyler, psikolojik olarak daha kırılgan hale gelebilirler; bu da kaygı bozuklukları, depresyon ve benzeri ruhsal sorunlarla mücadele etme ihtimalini artırır. Özellikle gençler arasında bu etkiler daha endişe verici bir boyuta ulaşabilmektedir.
Toplumun bu onay arayışı üzerindeki etkisinin önlenmesi veya azaltılması, bireylerin sağlıklı bir özsaygı geliştirmelerini destekleyecek sosyal yapılar kurmakla mümkündür. Bu yüzden, bireylerin kendi güçlü yönlerine odaklanmaları ve kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslamaktan kaçınmaları teşvik edilmelidir. Günümüz toplumu, bireylerin kendi kimliklerini bulmaları için cesaretlendirilmesine ihtiyaç duymaktadır. Sadece bireyler değil, aileler, okullar ve toplumsal yapı da bu onay arayışının oluşturduğu baskıyı kırmak için katkı sağlamalıdır. Herkesin kendi değerini bilmesi ve kendisini kabul etmesi gereken bir ortam oluşturulmalıdır.
Sonuç olarak, içimizdeki toplumun sesleri, onay arayışının karmaşık yapısını ve bu yapının bireyler üzerindeki etkilerini ortaya koyar. Onay arayışı, bireylerin sosyal hayatlarının önemli bir parçasıdır; ancak bu ihtiyaç sağlıklı bir denge içerisinde karşılanmadığında, bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, toplum olarak değerlerimizi gözden geçirip, bireylerin kendilerini keşfetmelerine ve özgüvenlerini geliştirmelerine olanak tanıyan bir çevre yaratmalıyız.