Son dönemde dünya genelinde yaşanan birçok ilginç olaydan biri, Türkiye'de yaşanmış olan bir durumu gözler önüne seriyor. Mektup yoluyla ölü kabul edilen 6 bin kişinin yaşadığı durum, hem sosyal medyada hem de basında geniş yankı buldu. Peki, bu kişiler neden ölü kabul ediliyor? Hayatta kalmak için ne gibi mücadeleler veriyorlar? İşte bu ilginç olayın detayları...
Ülkemizdeki çeşitli nedenlerden ötürü 6 bin kişilik bir grup, resmi kayıtlarda ölü olarak yer alıyor. Ancak bu kişilerin hayatta olduğunu kanıtlamak için verdikleri mücadele, Türkiye’nin dikkat çeken meselelerinden biri haline geldi. Kimi zaman miras davaları, kimi zaman dolandırıcılık vakaları sonucu yaşanan bu durum, birçok insanın belki de hiç düşünmeyeceği bir gerçeklikte yaşamalarına sebep oluyor. Ölü kabul edilen bu kişilerin, kendilerini hayatta kanıtlamak adına başvurdukları yollar ise oldukça ilginç ve dikkat çekici. Böyle bir durumda tecrübe eden bireylerin yaşadığı zorluklar bununla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda sosyal hayattaki etkileri de ciddi boyutlara ulaşabiliyor.
Ölü olarak kayıtlara geçmiş bu kişilerin başvurduğu yöntemler arasında resmi işlemler, mahkeme süreçleri ve sosyal medya kampanyaları yer alıyor. Hayatta olduklarını kanıtlamak için belge toplayan, tanıklar bulan bu bireyler, aynı zamanda toplumda da varlıklarını sürdürmek için ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar. Birçoğu da bu durumu, kendilerine tanınan çeşitli hakların ellerinden alınması olarak görüyor. Çoğu sosyal güvenceden yoksun durumda ve çeşitli yardımlara başvururken, bu yardımları alabilmek için bazen yıllar süren mücadeleler vermek zorunda kalıyorlar.
Bu grubun sorunlarını topluma duyurmak için kullandıkları en önemli platformlardan biri sosyal medya. Facebook, Twitter, Instagram gibi popüler sosyal medya araçları üzerinden, yaşadıkları mağduriyeti kamuoyuna aktarmaya çalışıyorlar. 'Ölüyüm de hayattayım' hashtag’i altında toplanan bu bireyler, birbirlerine destek olmakla kalmayıp, durumlarını daha geniş kitlelere ulaştırmayı da hedefliyor. Sosyal medya üzerinden düzenledikleri kampanyalar ve etkinliklerle dikkat çekmeye çalışan bu grup, bazen yerel basında da boy gösteriyor. Fakat bu çabaların artık bir noktaya ulaşması gerektiği düşünülüyor. Ailelerinin, arkadaşlarının ve tanıdıklarının yaşadığı üzüntü, sıkıntı ve kaygıyı anlamak için daha az duyulan seslerin, daha fazla yankı bulması gerekiyor.
Bu durum, toplumda yargılanmadan, sorgulanmadan değerlendirilmeyi gerektirdiği gibi, aynı zamanda yasal süreçlerin de daha az zahmetli ve karmaşık olmasını sağlamak adına değişikliklerin yapılması gerektiğini gözler önüne seriyor. Yasal sunulan çözüm önerileri arasında, sorgulaması daha kolay bir sistem ve ölü kabul edildikten sonra yapılan otomatik güncellemelerin düzenli bir forma sokulması yer alıyor. Uygulama bir başka sorunu ise, söz konusu kişilerin kendilerini hayatta kanıtlamasının zorluğudur. Aile bireyleri, arkadaşlar veya akrabalar, mahkemeye başvururken bazen kendi hayatta olan akrabalarının yasal süreçleriyle dahi karşı karşıya kalabilmektedir. Bu durum, toplumsal dayanışmayı daha da zorlaştırmakta ve çoğu zaman vicdani bir karmaşa yaratmaktadır.
Geride bıraktığımız günlerde, bu konuda bir çalıştay düzenlendi. Tüm tarafların bir araya geldiği bu çalıştayda, ölüm kayıtları ve sonrasında yaşanan sürecin nasıl daha hızlandırılabileceği tartışıldı. Bu tartışmalar sonucunda, daha düzenli bir sistemin oluşturulması adına bir takım yasal düzenlemeler yapılacağı belirtildi. Uzmanlar, ölü kabul edilen kişilerin hayatta olduğunu kanıtlamalarının hem devletin hem de ilgili kurumların yükümlülüğü olduğunu vurguladı. Yaşanan bu durum aynı zamanda, toplumsal sorumluluk bilincinin geliştirilmesi gerektiğini de açıkça ortaya koyuyor.
Özetle, hayatta kalmanın sadece fiziksel bir varlık olarak sürdürülmesi değil, aynı zamanda toplumsal kabul görebilecek bir yaşamın da sürdürülmesi gerektiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çeşitli nedenlerle ölü kabul edilen bu bireyler, kendilerini topluma tanıtmak ve daha iyi bir yaşam sürmek için mücadele etmeye devam ediyor. Her insanın yaşam hakkı olduğunun unutulmaması önemlidir. Türkiye'nin bu ilginç ve düşündürücü durumu, belki de daha geniş bir kitleye ulaşmayı ve bu sorunların çözümü için kamuoyunu harekete geçirmeyi gerektiren bir meselenin başlangıcı olabilir.